19 Kasım 2011 Cumartesi

DERİN BİR SU SANDI VE İKİ BALDIRINI AÇIVERDİ

DERİN BİR SU SANDI VE İKİ BALDIRINI AÇIVERDİ
AHMET BAYDAR


Yazımızın başlığı, Ö. N. Bilmen’in, Neml Suresinin 44. ayetine verdiği anlamdan alınmıştır.

Merhum Hamdi Yazır, Hz. Süleyman’la Sebe melikesinin diyaloglarını ihtiva eden ayete şu anlamı vermiştir:

“Ona denildi: “Köşke gir!” Derken onu görünce derin bir su sandı ve paçalarından çemrendi. Süleyman dedi: “o mücellâ bir köşk, sırçadan.” Kadın dedi: “Ey Rabbim, gerçekten ben önce nefsime zulmetmişim, şimdi Süleyman'ın maiyyetinde, alemlerin Rabbi olan Allah'a teslim oldum.”

Ayetteki “köşk” kelimesi, Ö. N. Bilmen’in mealinde saray, D. İ. Başkanlığının mealinde ise salon olur. “Paça” sözcüğü ise, Ö. N. Bilmen’in mealinde baldıra D. İ. Başkanlığının melainde eteğe dönüşür. S. Ateş ise mealinde paça yerine bacak demeyi tercih eder.

Çelişkili rivayetlerin ve hurafe olduğu besbelli olan uydurmaların detaylarına girmeden şunu söylemek istiyoruz. Biz bu farklılıkların temelinde mucizeleştirme gayretlerinin bulunduğunu düşünüyoruz.

Oysa, köşk olarak tercüme edilen kelime, ayet metninde “Sarh” tır. Bu da köşk demek değil, ağaç gibi tek başına yükseltilmiş, uzaklardan görülebilen up uzun bina demektir. (1) Nitekim Firavun’un yaptırdığı yüksek kuleye Kur’ân “sarh” demiştir. (2) Ancak Melikenin ziyaret ettiği bu yer, sabit bir kule midir? Yoksa devasa ve hareketli bir zafer anıtı mıdır? Yahut Tevrat’ta anlıtıldığı gibi; görkemli mabette Hz. Süleyman’ın misafirlerini kabul ettiği bir bölüm müdür? Ya da onun kararlarını verdiği havuzlu bir saray mıdır? (3) Bu açık değildir.

“Sarh”ın yüksek bir bina olduğunu, ayette onu niteleyen “Mümerred” kelimesi de doğrulamaktadır. Mücellâ ve şeffaf gibi manalar verilen bu kelime, aslında dağ gibi devasa görünümlü yüksek bina için kullanılır. (4) Üzerinde durduğumuz ayette ise, kulenin billurlarla yükseltilmişliğini nitelemiştir.

Ayette “Derin bir su” diye tercüme edilen “Lücce” kelimesinin manası, bağlamına göre değişse de temelde “tereddüt” anlamı içerir. Gecenin karanlığının ve denizin suyunun gidip gelmesi, gözün engin siyahı, tabiatın sonsuz yeşili ve gümüşün derin parlaklığı birer “lücce”dir. (5) Aynı kökten olan “Lüciyy” kelimesi, Kur’ân’da, denizin dalgalı hâli (6) için kullanılmştır. (7) Bu anlamların bileşkesi ise; renkte, parlaklıkta, görüntüde ve hatta konuşmada hudutları tam olarak seçilemeyen, tereddüt ifade eden gayri muayyenliktir.

Kelimeye anlam seçmeden önce, burada önemli bir hususa işaret etmemiz gerekir. “Lücce” her ne ise de, Melike onu görememiş, ama gördüğü kuleyi ona benzetmiştir. Yani onun asıl gördüğü, tek başına dikilmiş olan yüksek bir binadır. Hatta muhatabı bu yanılgıya karşı onu uyarmış ve “o billurlardan dikilmiş bir kule” demiştir. Bu durumda; kesme camlarla yükseltilmiş hayret verici bir bina; derin bir suya değil, olsa olsa hareketli bir dalgaya, yahut serap gibi görüntüsü gidip gelen gayrı muayyen bir enginliğe benzetilmiş olabilir.

Ayette “Paçalarından çemrendi” şeklinde tercüme edilen bölüme gelince. Bu deyimin kelime kelime anlamı; “İnciklerini açtı” demektir. İnsan birşeyden korkar ve kaçmak için paçalarını toplarsa böylece incikleri açılmış olur. Bu nedenle söz; insanın çetin bir olay karşısındaki dehşet durumunu anlatmaya mesel olmuştur. (8) Nitekim Kur’ân’da başka bir ayette de bu anlamda kullanılmıştır. (9) Kısaca bu deyim, derin su korkusunu değil, hayret ve dehşet durumunu bildiren bir istiaredir.
Bu durumda ayete şu anlamı vermek uygun olacaktır:

“Ona dendi: “Kuleye gir!” Onu görünce, bir “lücce” sandı ve dehşete kapıldı. Dedi: “Bu, billurdan yükseltilmiş bir kuledir.” Dedi: “Rabb'ım! Ben kendime zulmetmişim; Süleyman’la beraber, ulusların Rabb'ı Allah’a teslim oldum.”

Peki kuleye girmek ile Allah’a teslim olmak arasındaki nasıl bir ilişki bulunmaktadır?

Ahmet Baydar


___________

1) Halîl, Kitabu’l-Ayn. Kurtubî, Tefsîr. Şevkânî, Tefsîr. Zemahşerî, Tefsîr.
2) Gâfir 40/36. 3) Bu sahnenin Tevrat'taki hülasası şöyledir: Melike, kalabalık bir heyetle Hz. süleyman’a gelir ve önceden tasarladığı herşeyi sorar. Onun bilgeliğinin derinliğini, yaptırdığı sarayı, maiyyetindekilerin saygısını, Rabbe sunduğu sunuları, nihayet mabedin ve sarayın merdivenlerini görünce hayranlığını gizleyemez. II. Tarihler 9/1-12, I. Krallar 10/1-13.
4) Nitekim Kur’ân’da şeytanı niteleyen “mârid” ve “merîd” kelimeleri de, büyüklenme, diklenme ve ısyankar durumu ifade etmektedir. Bkz. Sâffât 37/7. Hacc 22/3. 5) Es-Sahib, el-Muhît Fi’l-Lüga. 6) Kurtubî.
7) Halîl, Kitabu’l-Ayn. (Bkz. Bahr Luciyyin, Nûr suresinde.)
8) el-Ezherî, Tehzîbu’l-Luga. ez-Zebîdî, Tâcu’l-Arûs. İbn Munzir, Lisân. İbn Esîr, en-Nihâye Fî Garîbi’l-Eser.
9) Bkz. Kalem 68/42. Zemahşerî, Keşşâf. Şevkâni ( İbn Kuteybe’den nakil) Fethu’l-Kadîr.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder