Oturaksız makamlar
Cumartesi, 13 Mart 2010 15:15 Yazarlar - Abdulhakim Sonkaya
Arş ile kürsü genelde aynı manada anlaşılmış, aynı makamda görülmüştür. Arş ile kürsü hakkında söz söylemek zordur. Fakat cemaat ve devlet açısından, idare sistemi bakımından bunun bilinmesinin çok latif, çok mühim neticeleri vardır. Bu bağlamda yönetim tahtına, en yüce makama ve ağaçta kurulmuş kuş yuvasına arş; Sağlam şekilde bir şeyi bina etmeye, yoğun bilgiye, yüce makama kürsü denilmiştir.
Arş, kürsüye göre daha genel bir mana ifade eder. Bu nedenle Allah(c.c), Sebe kraliçesinin(Belkıs) tahtına “Arş” Süleyman’ın(a.s) tahtına ise “Kürsü” adını buyurmuştur. Buradan anlaşılması gereken, dünyevi idarecilerin ve kralların sadece arş(taht) sahibi olduklarıdır. Buna mukabil Allah’ın(c.c) halifeleri olarak Nebiler ve onların varislerinin tümü kürsü; bazısı hem arş hem de kürsü sahibidir.
Sebe kraliçesi büyük bir arşa sahiptir ama kürsü sahibi değildir. Taht otoriteyi, halkın üzerindeki gücü ve caydırıcılığı ifade eder. Oraya kim oturursa tahtın gücüne sahip olur. Bu bakımdan tahta oturanın ehliyeti ve liyakatı önemli değildir. İş bu arşa (Tahta) kurulmakla bir kimse “Tahtın (arşın) sahibi” unvanını kazanır. Tahtın aynı zamanda kürsü vasfını alması içinse oraya oturan kimsenin ehil ve emin olması gerekir. Arş, görevli olunan makam; Kürsü sahip olunan makamdır. Nice arş sahibi kimse vardır ki kürsüye sahip olmadığı için otoritesi oturaklı değildir. Kürsüsü (Oturağı) olmadığı için de makamı havalıdır, havadadır. Binaenaleyh bu makamın temeli yoktur, temelli değildir. Ayağı yere bastığında bakar ki hiçbir dayanağı-oturağı kalmamıştır. Çünkü Hak olanın dışında oturaklı makam yoktur.
“Süleyman’ı fitneye tabi tuttuk ve makamına (Kürsü) bir ceset bıraktık. Sonra tevbe edip eski haline döndü ve şöyle dedi: Ya Rab, bana öyle bir mülk ver ki benden sonra hiç kimseye nasip olmasın. Şüphesiz sen dilekleri kabul edensin. Bunun üzerine biz rüzgarı onun emrine verdik…” (Sad:34-36) Kürsüye bırakılan ceset, Allah bilir ya, ruhun atmosferini terk edip nefse meyleden taht sahiplerini temsil eder. Riyh (rüzgar) ile ruh aynı köktendir. Ruhu ihmal eden kimsenin riyhi (rüzgarı) olmaz. “Çekişmeyin yoksa gücünüz (riyh) yok olur” Buyrulur. Ayet, ruhundan uzaklaşarak nefsine meyledenlerin güçlerini kaybedeceklerini buyurur. Demek ki hak manada otorite sahibi olmak için taht-güç sahibi olmak yetmez. Bunun için ruhun makamına (kürsü) yerleşmek, ruhani makama ermek gerekir. Süleyman(a.s) makamında cesedi görünce anladı ki riyhin (gücün-güzel kokunun) kaynağı ruhtur. Bu nedenle Haktan riyhi (rüzgarı) istedi. Ruh olmadan riyh (etki) olmaz. Cesedin otoritesi olabilir mi? Bir konumda veya makamda olanların etkileri ruha bağlıdır. Çünkü Riyh (Güç) ancak Ruhtan (Manadan) gelir. Güç; ancak mana ile hakiki olur, haklılık kazanır.
Süleyman(a.s), Sebe kraliçesi varmadan onun tahtını ilimle huzura getirtti. Demek ki taht (arş) kişiye bağlı bir makam değildir. Bu nedenle insan tahtı değil, kürsüyü esas almalıdır. Huzurda tahtını gören kraliçe onu tanıyamadı bile. Bu, çok derin bir meseledir. Ama şunu bilmek gerekir ki, taht yer değiştirince belirsizleşir. Ufak bir değişiklik onu tanınmaz hale getirir. Halbuki insan hakiki makamını beraberinde taşır. Yeter ki ona kurulabilsin.
Ülkede çok önemli gelişmelerin olduğu bu süreçte Müslümanların etkisinin (riyh) ve kokusunun (riyh) hissedilmesi gerekir. Bunun için herkesin bir makamda görevli olması şart değildir. Ruh sahibi olarak kendi makamında olması onu fazlasıyla etkili kılar. Herkes Süleyman(a.s) değildir ama herkesin bir cesedi ve bir kürsüsü vardır. Kürsüde oturan cesede ruhu-riyhi çağırmak gerek. O zaman tahtlar yerinden oynar, taşlar yerine oturur. Böylece herkes o rüzgarı (riyh) hisseder; kimi ensesinde, kimi ciğerine aldığı her nefeste. Kimi bu rüzgarın çaresizce önüne geçmeye çalışır, kimisi de bu rüzgarın önünde yer alarak umutlanır, murada sürüklenir. Elhasıl bu rüzgar bazılarını ürkütür, bazılarını rahatlatır ve istirahat ettirir. Neticede mesele tahttan önce kürsü sahibi olmaktır. Unutmamak gerekir ki kürsü, tahtı (arş) getirir fakat taht her zaman kürsüyü getirmez.
En dar mekanlarda, en geniş alanlarda kürsülerine kurularak insanlara ruh veren Azizlere; aldığı ruh ile güçlenen ve rahatlayan tüm Müslümanlara selam olsun.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder