3 Ocak 2012 Salı

ebla tabletlerinde peygamberler ve melekler



iskit iskicap


29/5/2008 - Ebla (Eblait) Tabletleri

Tevrattan 1500 yıl öncesine ait EBLA tabletlerinde adı geçen peygamberler. M.Ö. 2500'lü yıllardan kalma Ebla Tabletleri, dinler tarihi açısından çok önemli bilgileri günümüze kadar taşımaktadır. Arkeologlar tarafından bulundukları 1975 yılından itibaren birçok kez araştırma ve tartışma konusu olan Ebla Tabletlerinin en önemli özelliği ise, içinde İlahi kitaplarda bahsedilen üç peygamberin adının geçmesidir. önemli bilgiler içeren Ebla tabletlerinin, binlerce yıl sonra bulunması, Kuran'da bildirilen toplulukların durumunun coğrafi olarak da açıklanması bakımından oldukça önemlidir.

Ebla, M.Ö. 2500 yıllarında, bugünkü Suriye'nin başkenti olan Şam ile Türkiye'nin güneydoğusunu da içine alan bir bölgeyi kapsayan bir krallıktı. Bu krallık, kültürel ve ekonomik olarak doruğa çıkmış ama bir dönem sonra -birçok medeniyette olduğu gibi- tarih sahnesinden silinmişti. Ebla Krallığının, döneminin önemli bir kültür ve ticaret merkezi olduğu, tuttukları kayıtlardan da anlaşılıyordu. Eblalılar devlet arşivi oluşturan, kütüphane kuran ve ticari sözleşmeleri yazılı kayıt altına alan bir medeniyetin sahibiydiler. Hatta Eblaca (Eblait) denen kendi dillerini oluşturmuşlardı. (Ebla", Funk & Wagnalls New Encyclopaedia, (c) 1995 Funk & Wagnalls Corporation, Infopedia 2.0, SoftKey Multimedia Inc.)



Ebla'da kazı alanı:  
Yer Altında Saklı Kalan Dinler Tarihi. 

1975 yılında yapılan kazılarda ilk bulunduğunda, o zamana kadar klasik bir arkeoloji başarısı olarak değerlendirilen Ebla Krallığı, gerçek önemini çivi yazılı yaklaşık 20.000 tablet ve parçalarından meydana gelen arşivin bulunması ile kazanmıştır


Bu arşiv, aynı zamanda diğer arkeoloji uzmanlarının üç bin yıldan beri bildikleri bütün çivi yazılı metinlerin dört kat daha fazlasıydı

Tabletlerdeki dil, Roma Üniversitesi'nde arkeolojik yazı uzmanı olan İtalyan Giovanni Pettitano tarafından çözüldüğünde, konunun ne denli önemli olduğu daha da iyi anlaşılmış oldu. Bu sayede Ebla Krallığının ve bu muazzam devlet arşivinin bulunmuş olması artık yalnızca arkeolojik değil, dini çevreleri de ilgilendiren bir konu haline gelmişti.

Çünkü tabletlerde Kuranda adı geçen melek Mikail (Mi-ka-il) yanı sıra (Doubleday, 1981, s. 271-321) üç İlahi kitapta bahsedilen peygamberlerin adı geçiyordu. Hz. İbrahim (Ab-ra-mu), ve Hz. İsmail (Iş-ma-il)'in isimleri... (Howard La Fay, "Ebla: Bilinmeyen Büyük Bir İmparatorluk", National Geographic Magazine, Aralık 1978, s. 736)

 

Ebla Tabletlerindeki İsimlerin Önemi.Ebla Tabletlerinde saptanan peygamber isimlerinin çok büyük bir önemi bulunmaktadır. Çünkü bu isimlere ilk kez bu kadar eski bir tarihi belgede rastlanmaktaydı. Tevrat'tan 1500 yıl öncesine ait olan bu bilgiler oldukça dikkat çekiciydi. Hz. İbrahim'in isminin tabletlerde geçiyor olması, Hz. İbrahim ve onun getirmiş olduğu dinin Tevrat'tan önce var olduğunu teyit ediyordu.Tarihçiler Ebla'da bulunan tabletleri bu açıdan değerlendirdiler ve Hz. İbrahim ve onun risaleti hakkındaki bu önemli keşif, dinler tarihi açısından önemli bir araştırma konusu haline geldi. Amerikalı arkeoloji uzmanı ve dinler tarihi araştırmacısı David Noel Freidmann da yaptığı incelemelere dayanarak tabletlerdeki İbrahim ve İsmail gibi isimlerin peygamber isimleri olduklarını bildiriyordu. (Bilim ve Teknik Dergisi, sayı 118, Eylül 1977 ve sayı 131, Ekim 1978)
Tabletlerde Geçen Diğer İsimler,Yukarıda da belirttiğimiz gibi tabletlerde geçen isimler, üç İlahi kitapta bahsedilen peygamberlerin ismiydi ve tabletler Tevrat'tan çok daha eskiydiler. Ayrıca bu isimlerin yanı sıra tabletlerde başka konular ve yer isimleri de geçiyordu. Bu bilgilerden ve yer isimlerinden anlaşıldığına göre ise, Eblalılar ticarette başarılıydılar. Ayrıca yazılarda Ebla'ya uzak olmayan Sina, Gazze ve Kudüs isimleri de geçiyordu. Bu da Eblalıların bu yerlerle olan ticari ve kültürel ilişkilerini gösteriyordu. (H.Y, Kuran Mucizeleri)

Tabletlerde görülen önemli bir ayrıntı ise Lut kavminin yaşadığı yer olan Sodom ve Gomorra bölgelerinin isimleri idi. Bilindiği gibi Sodom ve Gomorra, Ölüdeniz kıyısında, Lut kavminin yaşadığı, Hz. Lut'un tebliğ yapıp insanları din ahlakına çağırdığı bölge idi. Bu iki yerin dışında ayrıca Kuran ayetlerinde geçen İrem şehri de Ebla Tabletlerinde geçen isimlerin arasında bulunmaktaydı.Bu isimlerin en dikkat çekici yanı ise, peygamberlerin tebliğ ettiği kitaplar dışında şimdiye kadar bulunmuş başka hiçbir metinde geçmiyor olmalarıydı. Bu o dönemde hak dini tebliğ eden peygamberlerin haberlerinin bu bölgelere de ulaştığını gösteren önemli bir belge niteliğini taşımaktadır. Reader's Digest dergisindeki bir makalede, Kral Ebrum'un iktidarı döneminde Eblalıların dinlerinde değişim olduğu, insanların  Allah'ın adını yüceltmek için isimlerine ön ek kullandıkları kaydedilmiştir.

Yaşadıkları dönemden yaklaşık 4500 yıl sonra ortaya çıkan Ebla tarihi ve Ebla Tabletleri gerçekte çok önemli bir gerçeğe de dikkat çekmektedir: Yüce Allah, Ebla'ya da her topluluğa olduğu gibi elçiler göndermiş ve onlar da kavimlerine gönderilen dini tebliğ etmişlerdi.Kimi kavimler kendilerine ulaşan dini kabul edip hidayete ermiş kimileri ise peygamberlerin tebliğ ettiği dine karşı çıkıp sapkın bir hayatı tercih etmişlerdir. Göklerin, yerin ve bu ikisi arasında bulunan herşeyin Rabbi olan Yüce Allah, bu gerçeği Kuran'da şöyle bildirmektedir:"Andolsun, Biz her ümmete: "Allah'a kulluk edin ve tağuttan kaçının" (diye tebliğ etmesi için) bir elçi gönderdik. Böylelikle, onlardan kimine Allah hidayet verdi, onlardan kiminin üzerine sapıklık hak oldu. Artık, yeryüzünde dolaşın da yalanlayanların uğradıkları sonucu görün." (Nahl Suresi, 36)

Kaynaklar:
1) "Ebla", Funk & Wagnalls New Encyclopaedia , (c) 1995 Funk & Wagnalls Corporation, Infopedia 2.0, SoftKey Multimedia Inc.
2) Mitchell Dahood, "Ebla", The Academic American Encyclopaedia ,Op. Cit.
3) Howard La Fay, " Ebla: Bilinmeyen Büyük Bir İmparatorluk ", National Geographic Magazine , Aralık 1978, s. 736.
4) Chaim Bermant ve Michael Weitzman, "Ebla: Arkeolojide bir İlham" , Times Kitapları , 1979, Wiedenfeld ve Nicolson, İngiltere, s. 184. Köşeli parantez içindeki isimler: [İbrahim], [Ismail], [İsrael], [Davut], [Mikail], ve [Mikah] bu yazının yazarınca eklenmiştir. 

Ebla Tabletleri ve Kur'an: m.ö.3000'li yıllardan kalma Ebla Tabletleri Kitab-ı Mukaddes'te yani Tevrat, İncil ve Zebur'u ve Kur'anı doğruluyor. Arkaeolojik araştırmalara gösteriyor ki Hz. İbrahim (as) çok eski zamanlardan beri biliniyor. 1975 yılında Suriye'de M.Ö.3'üncü binyıldan kalma tabletler günyüzüne çıktı. EBLA,Kuzey Suriye'de Halep'in güneyinde, Tell Mardikh kentinde İtalyan arkaeolog Paolo Matthiae tarafından 1968 yılında 56 hektarlık alanda bulundu. 1975 yılında site kazıldığında, Matthiae Ebla'nın kraliyet arşivlerini ortaya çıkardı ki bunlar M.Ö. 2500-2200'lü yıllardan kalma 14,000'den fazla bir çivi yazı kolleksiyonuydu. Kuneiform tarzda yazılı karakterler Sümer kökenli ve Ebla'nın semitik halkına adapte edilmiş olup, gösteriyorlar ki ticari bir aristokrasiyle yönetilen bir kent olan Ebla önemli bir ticaret merkeziydi ve seçilmiş bir kral ile hükmolunuyordu. Ayrıca bu tabletler M.Ö. 3'üncü binyılda Mısır ve Mezopotamya ile derin bir rekabet halinde olan bir Suriye medeniyetinin tanığı.

Tabletler şu ana dek bilinen en eski Sami diliyle yazılı idi. Bu dile bilim adamları Eblait dili adı verdiler. Dahası bu tabletler Kur'an-ı Kerîm'deki birçok yer ve kişi adını da gün yüzüne çıkardılar. Kitab-ı Mukadddes'e göre İbraniler'in ataları Ebla'nın kuzeydoğusundan tabletlerde geçen Harran'dan Filistin'e gelmişlerdi.Bu,arkaelogların dikkatlerini Kitab-ı Mukaddes'te geçen bazı olaylara çekti ve bu düşünce Ebla tabletlerinde geçen Sami isimlerinden İbrahim, İsmail, ve Esav kelimeleriyle destek buldu.

Bu kişi adlarınin bazilari daha önce Kutsal Kitap'tan başka sadece Kur'anda bahsedilmişti: En ilgi uyandırıcı şeyler Ebla tabletlerinde geçen kişi isimleriydi. "Ab-ra-mu" (İbrahim), "E-sa-um" (Esav), ve "Sa-u-lum" (Talut). Bir de İbrani gelenekleri dışında başka bir yerde daha önce görülmeyen "Da-u-dum" (Davut), "Til-Turakhi"(Terah), "Sodom ve Gomorrah"(Lut Kavmi) ve "Irem" (İrem bahçeleri).

Ebla'da ismi geçen kişi isimleri Tevrat'ta da geçiyor. Ab-ra-mu [İbrahim], Iş-ma-il [Ismail], Iş-ra-il [Israil], Da-u-dum [Davut], Mi-ka-il [Mikail], Mi-ka-ya [Mikah] bunlardan birkaçı [3]. Adem, Havva, Nuh, İbrahim, Hacer, İsmail, İsrail, Mikail, Davut, Talut da ismi geçen kişiler arasında ("Ebla Arşivleri", Doubleday, 1981, s. 271-321.)

Bazı Eski Ahit yorumcuları da isimlerin aynı karakterlere ait olduğunu ama bunların tarihlerinin M.Ö.3.binli yıllar olduğu neticesine vardılar. Her ne kadar kitabımız Kur'an-ı Kerîm'in doğruluğu ortaya çıksa da dikkatli düşünen birisi Tevrat'ın verdiği tarihlerin sağlıklı olmadığı sonucuna varabilir. Zira, bu buluşlar:"Dini önderlerin tarihselliğini yaygın bir şekilde kabul ettirmekle birlikte Eski Ahit'in onlar hakkında verdiği bilgilerin kabul edilebilirliğini sarstı; ve İncil tarihçi lerinin Kutsal Kitap'ın tamamen tarihi olarak doğruluğu konusunu zora soktu."

[1] "Ebla", Funk & Wagnalls New Encyclopaedia, © 1995 Funk & Wagnalls Corporation, Infopedia 2.0, SoftKey Multimedia Inc.
[2] Mitchell Dahood, "Ebla", The Academic American Encyclopaedia, Op. Cit.[3] Howard La Fay, "Ebla: Bilinmeyen Büyük Bir İmparatorluk", National Geographic Magazine, Aralık 1978, s. 736.[4] Chaim Bermant ve Michael Weitzman, "Ebla: Arkeolojide bir İlham", Times Kitapları, 1979, Wiedenfeld ve Nicolson, İngiltere, s. 184. Köşeli parantez içindeki isimler: [İbrahim], [Ismail], [İsrael], [Davut], [Mikail], ve [Mikah] bu yazının yazarınca eklenmiştir.[5] A.g.e., s. 68. 
Esav:  Tevrat'a göre Yakup (as)'ın kardeşi,Mikah = Tevrat'ta adı geçen önderlerden biri
Terah:  Tevrat'ta Hz.İbrahim'in öz babası. Vefat ettikten sonra Hz.İbrahim'e bakan putperest amcası Azer idi. Kur'an-ı Kerîm'de Hz.İbrahim'in amcasına saygıdan dolayı "Baba" diye seslendiğini anlıyoruz. Gerçekten de Aramîce'de saygı duyulan büyüklere Baba diye hitap edilir. 

AKKAD DÖNEMİ
Sümer Kral Listesi'nde Uruk III. Sülale'den Akkad Sülalesi'ne geçiş şöyle açıklanır:Uruk mağlup edildi ve krallık Akkad'a taşındı" ve daha sonra kralların adları ile saltanat yılları verilir. Bunlardan en önemli 5 kral şöyledir:
1. Sargon
56 yıl 
M.O.2371-2316
2. Rimuş
9 yıl 
M.O.2315-2307
3. Maniştuşu
15 yıl 
M.Ö.2306-2292
4. Naramsin
37 yıl 
M.Ö.2291-2255
5. Şarkalişarri
25 yil 
M.Ö.2254-2230
Akkad Ülkesi, Aşağı Mezopotamya'nın kuzeyidir. Buradaki halk, Akkad halkıdır. Dilleri Doğu Sami dilidir ve Akkatça olarak anılır. Akkad Krallığı'nın başkenti henüz bulunamamıştır. Ancak araştırmacılar Babil'e yakın bir yerde olduğunu düşünmektedirler.Sami kralların Uruk III. Sülale sonrası Aşağı Mezopotamya'yı denetimleri. altına almaları ile ilgili çok sayıda Eski Akkad yazıt ve krali metinler vardır.Eski Sülaleler Dönemi sonunda, Sami adları Sümer adlanna göre baskın olmaya başlar. Bu da Sami gücünün arttığını gösterir.mezopotamya'da bu güç değişimi dilde ve siyasal denetimde farklılıklar yaratmış olmasına rağmen dinde, sanatta, yönetim şeklinde ve kanunlarda farklılık yoktur.
Sargon diğer adıyla Şarrum-kin, Sami sülalesinin kurucusudur. Samiler çölden kuzeydoğudaki bereketli ovalara sürülmüşlerdir. Buradaki uygarlıklar içinde assimile edilmişlerdir. Hızlı bir şekilde Sümer kültürüne adapte olmuşlardır. Sümer Kral Listesi Sargon hakkında fazla açık değildir. Ya Sargon'un ya da babasının bahçevan olduğu söylenir. Yeni Babil ve Yeni Assur dönemlerine ait yazıtlar üzerinde anlatılan bir öykü vardır. "Sargon Efsanesi" adını verdiğimiz bu öykü şöyiedir: "

Babasınm kim olduğu bilinmemektedir. 
Annesi ise dönmedir. 
Annesi onu bebekken bir sepete koyarak nehre bırakır.  
Akki adlı biri tarafından nehirden alınır ve büyütülür. 
Bu kişi bahçevanlık sanatını Sargon'a öğretir."
Sümer Kral Listesi'nde, Sargon'un Ur-Zababa'ya hizmet ettiği yazılınaktadır. Ur-Zababa Sümer Kral Listesi'nde Kiş IV. Sülale'nin 2. kralı olarak geçer. Daha sonra Sargon, Ur- Zababa'nın hizmetinden ayrılır. Kendi başkentini ve krallığını kurar. Sargon, Siimerleri yönettiği gibi Aşağı ve Yukarı Dağları, Deniz ülkeleri'ni ve Dilmun'u da idare etmiştir.

Dağlar: İran dağları. Deniz Ülkeleri : İran Körfezi çevresindeki ülkeler. Sargon'un dönemine ait yazıtlarda Sargon'un faaliyetlerinden açıkça söz edilir. Kendi şehri Akkad'dan yola çıkıp Uruk kentine saldırrnış Lugalzagesi'yi tahttan indirmiştir. Akkad Sülalesi'nden hemen sonraya ait bir yazıtta olaydan şu şekilde söz edilir: "Uruk'u mağlup etti ; duvarlarını yıktı ; Uruk ile yapılan savaşta o muzafferdi. Lugalzagesi'yi esir aldı. Boynuna köpek tasması bağlayıp Tanrı Enlil'in kapısına götürdü." Yazıtta geçen Enlil Kapısı, Lugalzagesi'ye ait olan kutsal Nippur kentindeki Sümer tanrısı Enlil'in tapınağı olmalıdır. Lugalzagesi'nin yakalanarak Enlil'e sunulması egemenliğin Akkad'a geçtiğini gösterir. Nitekim tapınakta yer alan heykel yazıtı Sümerce değildir. Akkatça yazılmıştır.

Sargon, Sümer ve Akkad ülkelerindeki egemenliğini sa ğlaml aştırdıktan sonra Batı'daki Amurru, Doğu'daki Elam ve kuzeydeki Subartu ülkelerine karşı eylemlere girişir. Yaptığı 34 seferde de başarılı gösterilmiştir. Babil'in 200 km. kuzeyindeki Tuttul (Hit) kentine de sefer yaparak Batı Samilerin baştanrısı Dagan'a burada dua etmiştir. Dagan, Man kenti de dahil olmak üzere Yukarı Bölge'yi, Sedir Ormanları'nı ve Gümüş Dağları'nı bağışlamıştır.

Sedir Ormanları: Amanus veya Lübnan Dağları, Gümüş Dağları: Toroslar

Puruşhanda'daki Mezopotamyalı ticaret kolonisini yerel krala karşı korumak için Anadolu'ya bir sefer düzenlemiştir. Mezopotamya ile Anadolu arasındaki ticaret ilişkilerinin tohumunun atıldığı dönemdir. Sargon, Dilmun'dan diğer ülkelere deniz seferleri yapmıştır. Deniz taşımacılığını Basra Körfezi'nde egemenliği altına almıştır.Sargon'un oğulları Rimuş ve Maniştuşu onun yerine geçmiştir. Maniştuşu, kendisine bırakılan tüm topraklar üzerinde isyanlar olduğunu, Aşağı Deniz'e gemilerle seferler düzenlediğini söyler. Her iki oğul da isyanlar sonucu öldürülür.

Naram-Sin, Sargon'un torunu ve Maniştuşu'nun oğludur. Mezopotamya tarihinde Sargon'dan daha büyük bir üne sahiptir.  

Tanrısallık özellikleri ile simgelenmiştir ki bu ilk kez olmaktadır. Bu gelenek, daha geç dönemde görülen tüm Ur III. Süiale krallanı tarafından sürdürülmüştür
Sedir Dağları'na ve Küçük Asya'ya seferler düzenlemiştir. Ur kentinde bulunan bir yazıt Sedir Dağları'na yaptığı seferi anlatır.Kuzey Suriye'de yer alan Ebla kentini M.Ö.2250 yılında tamamıyla tahrip eder. Ebla, bugünkü Tell Mardikh'dir. 5 binden fazla tabletin ele geçtiği arşiviyle ünlüdür. Sümer yazısı ile Samice yazılmışlardır. Bundan dolayı tabletlerin Ebla dilinde olduğu söylenir. Kuzey Suriye ile Filistin Bölgesini denetleyen bir kent durumundaki Ebla şehrine ait 6 kral bilinmektedir. Bunların icinde Ebrum en önemlisidir. Bu kişi kuzeybatıya giden yolları korumak amacıyla Tell Brak civarında kaleler inşa ettirmiştir. Bu kentin duvarlannda kullanılan kerpiçler üzerinde kenti ele geçiren Naram-Sin'in adı basılmıştır.

Naram-Sin, Ebla kentinden sonra Ninive kentine de bir yazıt bırakır. Doğu'da Susa'ya dek ilerler. Zagros Dağlarında yaşayan halklar ile savaşır ve onları egemenliğine alır. Susa'da diktirdiği stel ise NaramSin Steli olarak bilinir.Mezopotamya'nın çeşitli yerlerinde Naram-Sin'e baş kaldıran güçler de olmuştur. Bu barbar kavimlerin Anadolu üzerinden gelip Akkad Ülkesi' nin kuzeyini yağmaladil. Naram-Sin döneminden 1 veya 2 yy. sonra kaleme alınmış . Akkad Laneti" olarak adlandırılan bir Sümer yazıtında, yöreye Gut ya da Guti adlı bir kavimin gelişi anlatılır. Gutilerin saldırısı üzerine NaramSin'in bölgeleri arasındaki ilişkiler kesilmiş ; tarım alanları tahrip edilmiş ve kentler yıkılmıştır. Akkad Ülkesi oturulamıyacak hale gelmiştir.

Naram-Sin'den sonra başa geçen oğlu Şarkalişarri zamanında yine Gut kavmine karşı seferler düzenlendiği biliniyor. Bu krala ait yıllardan birinin adı "Gutilere sefer yapılan yıl" olarak adlandırildını görüyoruz.Rimuş ve Manişhışu gibi Naram-Sin'in oğlu Şarkalişarri de bir suikast sonucu öldürülür. Bir omen textinde hizmetçiler tarafından tabletlerle öldürüldüğü söylenir.

Akkad çanak çömleği: Genel anlamda Akkad çanak çömleğinde. silmeli çanak çömlek (ribbed ware) : silrneler büyük depolama küplerinin omuzlarında veya çanaklann ağız kenarlarmda bulunmaktadır. Silmeler, ESD III sonundan itibaren başlar. büyük akıtacaklı çanaklar, meyvalıklar, Dikine yerleştirilmiş kulpları olan küpler görülür. Kazıma bezeme yaygın. Bu tarzda yapılmış daireler, aylar, noktalar ve meanderler söz konusudur. Ayrıca tarak bezeme de görülmektedir. Şarkalişarri'nin dönemi Guti istilasının başladığı dönemdir. Bu tarihten (M.Ö.2230), M.Ö.2112'de Ur III. Sülale'nin başlamasma dek olan döneme Guti Dönemi ya da Post Akkad Dönemi denir.

Sümer Kral Listesi icinde kim kraldır, kim değildir? sorusu sorulduktan sonra 4 kral adı verilir:- İgigi,- Naniyum,- İmi,- Elulu.Bunlar 3 yıl hüküm sürdükten sonra iki kral adı verilir:- Dudu ve - Şuturul (M.Ö.2150'de son).Bunların dışmda bu dönem hakkında fazla bilgi yok.Bazı bilimadamları Post Akkad Dönemi'ni M.Ö.2230 itibarıyla başlatmazlar. Onlara göre Akkad Dönemi Şuturul'un sonuna kadar (M.Ö.2150) devam eder. Buna göre Post-Akkad Dön. de M.Ö. 2150'de başlayıp M.Ö.2112 yılına dek sürer.

Post-Akkad, Lagaş'lı Gudea'nın dönemine ait heykel ve mühürlerinin tarzını ayırmak için kullanılan bir terimdir. Bu dönem, Gudea'nın ve bazı aile bireylerinin muhteşem heykelleri ve Gudea stelleri ile karakterize olmuştur.Akkad Dönemi'nde iki bölüm halinde kompozisyonların işlendiği silindir mühürler, Post-Akkad Dönemi' nde 3 bölüm haline gelir. Üçlü şablon, Gudea ve Ur lII.Sülale dönemlerinin simgesi haline gelmiştir. 

Gudea,- Ur-Ningirsu,- Pirigme,- Ur-Gar ve Nammahani. (Son iki kralın kronolojik durumları belli değil.) Sonra Guti topluluğundan söz edilir. Gutilere ait 21 kraldan bahsedilir. Hepsinin adı bilinmemektedir. Bir kaynağa göre Guti kralları toplam 91 yıl, başka bir kaynağa göre 124 yıl hüküm sürmüşlerdir.Guti Dönemi'nden sonra M.Ö.2112) Mezopotamya'da yeni bir dönem karşımıza çıkar : Yeni Sümer Dönemi (M.Ö. 2112 - 2004)  

UR III. SÜLALE: Guti istilası Akkad İmparatorluğu'nun sonunu noktalar. Daha sonra Gutiler bu yörelerden çekilmek zorunda kalmışlardır. Sümer kültürü bu kez Ur III. Sülale denetimi altında bir Rönesans Devri yaşamaya başlar. Bundan dolayı söz konusu döneme Yeni Sümer Dönemi de denir. Mezopotamya'nın Orta Tunç Çağ'ının bir bölümünü kaplar.Ur III. Sülale Dörıemi'nde 5 adet kralın yaklaşık 100 yıl saltanatta kaldığı bilinmektedir:

1. Ur-Nammu (M.Ö. 2112 - 2095) 18 yıl; oğlu
2. Şulgi (M.Ö. 2094 - 2047) 48 yıl; oğlu
3. Amar-Sirt (M.Ö. 2046-2038) 9 yıl ; oğlu (Amar-Suen de denmektedir)
4. Şu-Sin (M.Ö. 2037 - 2029) 9 yıl ; oğlu (Gimil-Sin de denmektedir)
5. İbb-Sin (M.Ö. 2028 - 2004) 25 yıl.

İlk kral olan Ur-Nammu'nun adına ilk kez, Ur'da bulunan Utuhegal Yazıtı'nda rastlanmaktadır. Ur valisi olarak söz edilmektedir. Utuhegal'in ölümünden sonra kendini Ur Kralı ilan eder. 4. saltanat yılından sonra ise kendisi için "Akkad ve Sümer Ülkelerinin Kralı" ünvanını alır. "Dört Bölgenin Kralı" tanımını kullanmaz.Ur-Nammu'ya ait yapı kitabeleri başkent Ur'da, Uruk'da, Nippur'da ve Eridu'da bulunmuştur. Rönesans Çağı'ndan bu kentler de paylarını almışlardır. Ur-Nammu, tarımı ve ticareti geliştirmiş; kanallar kazdırmış; deniz ticaretini imar ettirmiştir.

Nippur'da ele geçen Tummal yazıtında belirtildiği gibi Ur-Nammu, Ur'daki Ekur'u yeniden inşa ettirmiştir. Ekur, Mezopotamya'nın Fırtına ve Gök Tanrısı Enlil'in kutsal tapınağıdır. Ur'da ayrıca ünlü İnanna Zigguratı'nı da inşa ettirmiştir. Ur kentinin en görkemli yapısıdır ve Ay Tanrısı Nanna'ya ithaf edilmiştir. Mezopotamya'nın en iyi korunan zigguratlarınıdan biridir. Temelde 60 X 45 m. boyutlarındadır. Üc katlıdır ancak iki katı korunmuş. Birinci kata, terasa üç anıtsal merdivenle ulaşılır.

En üstte tanrıya adanan kutsal alan yer alır. Yapının çekirdek kısmı, orta kısmı pişirilmeden kullanılan mühre halindeki kerpiç ile yapılmıştır. Etrafındaki 2.5 m. genişliğindeki kısımda ise pişmiş tuğla kullanılmıştır. Bunlar birbirlerine, bağlayıcı bir madde olan bitümen (zift) ile birİeştirilmişlerdir. Ziggurat etrafındaki basamaklarda belli aralıklarla delikler açılmıştır. Buralara olasılıkla ağaçlar dikilmiş olmalıdır ve bu delikler sulama çukurlarıdır. Ziggurat, etekleri ağaçlı bir dağ görünümündedir.

Ziggurat, "yüksek olmak" anlamındaki Akkad sözcüğünden gelmedir. Kerpiç yapımı oldukları için ziggurat ların Çoğu akıp gitmiştir. Fonksiyonları ile görünümieri hakkında bilgi veren yazılı kaynaklar çok az sayıdadır. Bir görüşe göre ziggurat, dikdörtgen platforma sahip erken Mezopotamya tapınaklarından gelişmiştir.Kazılmış en erken örneklerinden biri Uruk Vl'daki Anu Zigguratı'dır (M.Ö.3500). White Temple olarak adlandırılan kutsal mekan en üstte yer alır. UrNammu'nun Ur'da inşa ettirdiği örnek ise en iyi korunmuş olanıdır. Zigguratların en parlak çağı Ur III. Sülale ile çakışır.

Diğer zigguratlar: Mari, Tell al-Rimah ve Ashur'da bulunmaktadır. Ancak bunlar bağımsız yapılar değildir ve daha alçak tapınak yapılarına bağlanmışlardır. Bu zigguratların üstlerinde kutsal mekanların olup olmadığını bilmiyoruz. M.Ö.I.bin Assur tapınaklannda daha küçük boyutlu zigguratlar büyük tapınaklara bağlanmıştır (Ashur'daki Anu - Adad Tapınağı'nın ziggurata bağlanması gibi).İnanna Zigguratı'nın altında ele geçen Cemdet Nasr Peryodu'nun özelliğindeki kerpiçler burada arkaik bir zigguratın olduğunu gösterirler. Aynı yerde bulunan ve Eski Sülaleler Dönemine tarihlenen planokonvex kerpiçler buranın Eski Sül. Dön.'de de kullanıldığını gösterirler. Sözü edilen yapı, son olarak M.Ö.6.yy'da bir Babil kralı tarafından onarılmış. Bu kralın bıraktığı çivi yazılı silindirler üzerinde son dönem onarımlar anlatılmaktadır.

Ur-Nammu, Ur III.Sülale'nin ilk kralıdır ve yapı faaliyetleri dışında bazı hukuk kuralları, kanunları ile de ünlüdür. Ebla dışında bulunan en eski hukuk sistemi bu krala aittir.Şulgi, 48 yıllık saltanatı ile bu hanedanlığın önemli bir kişisidir. Babil'e askeri seferler yapmıştır. Elam ve Assur toprakları ekonomik kontrol altına almıştır. Ur III.Sülale, binlerce yönetim dökümanı ile ünlüdür. Ur, Nippur, Tello, Umma ve Eşnunna'dan çıkan yazılı kaynakların 25000'den fazlası basılmıştır ve bunların çoğunluğu Şulgi dönemindeki bürokratik kontrolle ilintilidir. Naram-Sin'den Şulgi'ye dek bütün krallar kendilerini tanrı olarak kabul ederler. Şulgi'nin bir tanrı gibi kutsandığını ve törenler yapıldığını yazıtlardan biliyoruz.Amar-Sin de tanrılar gibi kutsanmıştır. Yaptırdığı tapınakların kerpiçlerinde de adları geçer. En önemlisi Eridu kentindeki zigguratta ele geçmiştir. Birçok omen tekstinde Amar-Sin'in, giydiği ayakkabıdan öldüğü söylenmektedir.

Şu-Sin, gerek batıdan gerekse doğudan gelen tehlikelerle karşı karşıya kalmıştır. Yazıtlar, Zapşali Ülkesi ve Su (Susa) Ülkesinde savaştığından söz ederler. Şu-Sin'in 4. yılı Martu duvarlarının inşa edildiği yıl olarak adlandırılmıştır. Bu duvarları Tidnum'u uzakta tutmak icin inşa etmişlerdir. Buna göre Tidnum = bir nomadik Martu kabilesi = Amorit'tir. Bu duvarlar yaklaşık 275 km. uzunluğundaydı. Sippar'dan başlayarak ülkeyi Dicle'ye doğru katederek Bağdat'ın kuzeybatısına uzanırdı.Daha sonraki İbbi-Sin döneminde babasının zamanındaki tehlikeler giderek artmıştır. İlk önceleri hem batıda hem de doğuda zaferler kazandığını belirtmiştir. Hatta bir yıla "Martuların baş eğdiği yıl" olarak ad verilmiştir. Susa'ya da başarılı seferler gerçekleştirmiştir. Giderek büyüyen tehlike ve saldırıların yanı sıra doğa da bu dönemde zarar verir bir hal almıştır. Su baskınları büyük tahribatlara sebep vermiştir. O yılı da su baskınlarıyla adlandırmışlardır. Çeşitli yerlerdeki bağımsız yöneticilerin başkaldırışlarıyla krallık gittikçe küçülmektedir.

İbbi-sin'in 5. veya 6. yılına ait tabletler, Ur kenti dışında hiçbir Yerde ele geçmemiştir. Ur III. Sülale'nin kapladığı geniş topraklar artık sadece Ur kent devleti ile temsil edilmekteydi. İbbi-Sin'in de başarıları 6 yıl sürmuştür.ur kentinin sonu Elamlı halkların yaşadıkları dağlardan ovalara inip başkent Ur'u yağmalamaları ve Ibbi-Sin'i tutsak etmeleri ile olmuştur. Yağma olayının izleri Ur'daki kazılarla ispatlanmıştır. Ur III. Sülale'ye ait birçok yapı yakılmış ve yıkılmış olarak ortaya çıkartılmıştır. Ur'un tahribi ile Sümerli halkların Mezopotamya'da askeri ve politik etkinliklerini sona erdirdiklerini görüyoruz. Bunun yanı sıra Sümer kültürü Mezopotamya'da etkinliğini uzun yıllar gösterir.

Ur'un hem Elam hem de Amorit tehlikeleri sonucunda M.Ö.2004'de yıkılmasıyla Sümer ve Akkad topraklarında, yani batıda Akdeniz'e, doğuda Basra Körfezi'ne dek uzanan alanda, Larsa, İsin, Eşnunna ve Mari gibi yeni kent devletleri kurulmuştur. Bunlarla çağdaş olarak da, Yukarı Mezopotamya'da Assur, Aşağı Mezopotamya'da da Babil adını verdiğimiz iki büyük devlet bulunmaktaydı. Dönem, Güney Mezopotamya'da İsin-Larsa Dönemi olarak anılmaktadır (M.Ö. 2017-1794). İsin bağımsızlığını ilan eden ilk şehirdir. Kuzey Mezopotamvada ise aynı yıllar erken dönemde Eski Assur Peryodu ; geç dönemde Mari Çağı olarak adlandırılmaktadır.

UR III. SULALE SONRASI / İSİN-LARSA DÖNEMİ: İsin I. Sülale:İsin'de ele geçen dökümanlara göre Ibbi-Sin'in kuzey ordularırndan sorumlu İşbi-Erra kendi hanedanlığını kurar. İsin I. Sülale olarak anılan sülale, M.Ö.2017-1794 yılları arasında başta kalır ve Ur, Eridu ve Uruk kentleri üzerinde otorite gösterirler.Yeni başkent olan İsin, Nippur'un 30 km. güneyinde yer almaktadır. Görünüm olarak ve yönetim politası olarak Ur şehri takip edilmiştir. Söz konusu dönemde Ur şehrinde bile Akkad dili baskın olmasına rağmen İsin kralları resmi yazışmalarda ve okullarda Sümer dili tercih edilmiştir. Sümer dili daha geç Babil okullarında kullanılmaya devam etmekle birlikte İsin Sülalesi'nden sonra bir daha hiçbir hanedanlığın resmi dili olmamıştır.İşbi-Erra, Elamlarla baş ederek Orta Babil bölgesi de dahil olmak üzere gÜneyin eski Sümer şehirlerini kontrol altına alır.Oğlu Şu-ilişu, başa geçtiğinde Babil'de zenginlik ve barış dönemi başlamıştır.

Larsa Hanedanlığı:M.Ö. 2025 ile 1763 yılları arasında devam eden hanedanlığın kurucusu Naplanum' dur.Amorit kökenli bir kral olan Gungunum'dan sonra Larsa'nın şansı değişir. İsin krallığından ayrılır ve İran Körfezi ticaretinde söz sahibi olur. Günümüze dek uzanan arşivler Ur ile Dilmun arasındaki deniz ticaretinden bahsederler. Gungunum ve iki ardılına tarihlenen söz konusu dökümanlar, denizaşırı ticaretle aktif olarak ilgilenen tüccarlardan "Dilmun yolcuları" olarak bahsederler.Dilmun ticaretinin başlıca maddesi büyük miktarlarda ithal edilen bakırdır.

Yazılı kaynaklarda ayrıca fildişi, altın, lapıs lazuli, kıymetli taş boncuklar, inciler ve diğer lüks eşyalardan da söz edilmektedir Bu ticarette Diimun "aracı"dır. Doğu İran, Magan ve Meluhha (Magan ve Meluhha=güneydoğu Arabistan ve Hindu Vadisine kadar uzanan Makran kıyıları) gibi bölgelerden aldığı maddeleri ve/veya ürünleri, "Dilmun yolcuları"na Babil'den gelen yağ, tahıl ve Kıymetli süsler karşılığında satmaktadır.

Larsa, Babilli Hammurabi'nin Larsa kralı Rim-Sin'e karşı yaklaşık M.Ö. 1783'de, Mari'ye karşı da M.Ö. 1759'da zafer kazanmasına dek güneyde en büyük güç olarak varlık gösterir.İsin kentindeki son dönem kazıları ile Akkad Dönemi'nde iskan gören yerleşim yerinin tarihinin Ubaid Dönemi'ni kadar gidebileceği saptanmıştır. Kassit-Öncesi buluntuların en önemlisi, şehrin Doğu Sektörü'nde yer alan bir cadde ve Eski Babil evleridir. Evlerin birinde, hazırlanmış ve yazılmış tabletler ile yapılmış mühürler ele geçmiştir.

Söz konusu ev, ya genel arşivin bir bölümü ya da bir katibin evidir. İsin'in kuzeydoğusunda ise bir mezar ile içinde erken M.Ö.II.binyıla tarihlendirilen tabletlerin bulunduğu evler ortaya çıkartılmıştır. Larsa, Nippur ve Sippar'da da bu döneme ait kalıntılar ele geçmiştir. Babil'de ise su seviyesinden dolayı Yeni Babil öncesine ait kalıntılar ortaya çıkartılamamaktadır.

1 Ocak 2012 Pazar

ZÜLKARNEYN

Zülkarneyn


Zülkarneynkonusunda binlerce yılın verdiği korkunç bir bilgi kirlenmesiyle karşılaşıyoruz. Makedonya kralı İskender’e Zülkarneyn denildiği gibi, kendilerine İslam alimi deyip de Zülkarneyn’i uzaylı yapanlar bile var. Üstelik bu konuda kitap bile yazılmış. İnternete bakınca şaşırıp kalıyorum.


  Fig.1:  Akad kralı Naramsin’in dikilitaşı.

Arapçada “zül-” maliklik, sahiplik bildiren ön ektir. “karn” boynuz, tepe manalarına gelir. “-eyn” son eki ise sonunda bulunduğu kelimeyi çift yapar. Genel olarak “iki boynuzlu” olarak çevrilir. Bir de Akat Kralı Naramsin’e (M.Ö. 2190 – 2154)  bakalım. “n-” Akatçada maliklik, sahiplik bildiren ön ektir. Türkçede “-lı”, “-li” eki. “aram” Akatçada “sevgi” anlamında deniliyor. Asurcada ise, “bir objenin üzerine geçirilen membran, deri, metal” anlamındadır (Asurca Akatçanın devamı bir dildir). Asurcadaki anlamından objeyi vücut veya baş olarak kabul ettiğimizde; metal, deri veya başka bir şeyden yapılan zırh, mihver anlamları rahatlıkla türetilebilir. “-sin” son eki rakam olarak “iki” anlamına gelir. “-sin” eki sonraki dönem Akatçasında s harfi düşerek “-in” ekine dönüşmüş, Arapçada da “-eyn” eki şeklinde yer almıştır. “sin” aynı zamanda “ay” manasındadır. Mezopotamya’da ay hilal şeklinde, açıklığı yukarı bakacak şekilde resmedilir. Hilalin iki ucu, iki rakamını verdiği düşünülür. Boğanın tepesindeki iki boynuz, aya benzetilir.


Fig.2: Hitit güneş kursu

Hz. Yusuf’u anlatırken, Mezopotamya’da güneş, ay ve on bir yıldıza tapıldığından bahsetmiştik. Mezopotamya kaynaklı bu din, etrafındaki uygarlıklara da yayılmıştır. Boynuz ve ay ilişkisiyle ilgili Hitit güneş kursunu örnek göstereceğim. Resme baktığımızda iki boynuz üzerinde güneş, etrafında on bir yıldız mevcut. Ay ile iki boynuzun yer değiştirmiş olduğu görülür. O devirde iki boynuz ile ayın hilal şeklinin aynı anlamda kullanabilirliği tartışılabilir.


Fig.3: Kalp şeklindeki iki boynuzu gösteren bir silindir mühür.

Akatçada “aram” sevgi anlamındadır. Fig.3’deki aşk tanrıçası İnanna’nın bulunduğu bir silindir mührü örnek göstereceğim. İnanna’nın yanındaki iki keçinin iki boynuzu; aşkı ve sevgiyi simgeleyen kalp şekli verilmiş. Akatçada “aram” kelimesinin hem sevgi, hem de boynuz anlamında olduğunu düşünüyorum (daha doğrusu iki boynuz, yani aramsin sevgi manasında). İsim anlamı olarak “zülkarneyn” ile “naramsin” benzerdir diye düşünüyorum.

Kehf.83. (Ey Muhammed), sana Zu'l-Karneyn'den soruyorlar. De ki: "Size ondan bir anı okuyacağım."
Kehf.84. Biz onu yeryüzünde güçlü kıldık ve ona herşeyden bir sebep (istediği herşeye ulaşmanın yolunu, aracını) verdik.
Kehf.86. Nihâyet güneşin battığı yere ulaşınca onu, kara balçıklı bir gözede batar buldu. Onun yanında da bir kavim buldu. Dedik ki: "Ey Zu'l-Karneyn, (onlara) ya azâb edersin veya kendilerine güzel davranırsın (onları güzellikle yola getirirsin. Nasıl istersen öyle yaparsın)."
Kehf.87. Dedi: "Kim haksızlık ederse, ona azâb edeceğiz, sonra o, Rabbine döndürülecektir. O da ona görülmemiş bir azâb edecektir."
Yukarıdaki ayetlerde anlatılan; Zülkarneyn batı tarafında haksızlık eden bozulmuş bir kavimle karşılaşıyor ve bunları cezalandırıyor. Naramsin ise, Mezopotamya’nın batısında Ebla kentini alıp yıkmıştır.

Kehf.88. "Fakat inanıp iyi iş yapan kimseye de en güzel mükâfât vardır. Ona buyruğumuzdan kolay olanı söyleyeceğiz (onu zor işlere koşmayacağız)."
Kehf.89. Sonra yine bir yol tuttu.
Kehf.90. Nihâyet güneşin doğduğu yere ulaşınca onu, güneşe karşı kendilerine siper yapmadığımız bir kavim üzerine doğar buldu.
Kehf.91. İşte (Zu'l-Karneyn) böyle (yüksek bir mevkie ve hükümranlığa sâhip) idi. Onun yanında (daha) nice bilgi ve yetki bulunduğunu biliyorduk.
Kehf.92. Sonra yine bir yol tuttu.
Kehf.93. Nihâyet iki sed arasına ulaşınca onların önünde hemen hiç söz anlamayan bir kavim buldu.
Kehf.94. Dediler ki: "Ey Zu'l-Karneyn, Ye'cûc ve Me'cûc, bu yerde bozgunculuk yapıyorlar. Bizimle onların arasına bir sed yapman için sana bir vergi verelim mi?"
Zülkarneynbatıya, doğuya gitmiştir. Zülkarneyn’in son olarak gittiği yön belirtilmemesine rağmen, kuzey olarak düşünüyorum. Zülkarneyn’i, Naramsin olarak kabul ediyorum. Güneydeki Sümer kentleri, dedesi Kral Sargon tarafından alınmıştı. Geriye kuzey kalır. Naramsin, dağlı canavarlar olarak anılan Guti’lere karşı sefere çıkmıştır. Guti’ler Zagros dağlarında yaşıyordu. Ayrıca Doğu Anadolu dağlarının Zagros dağlarının devamı olduğu da unutulmamalı. Guti Sümercede mağara anlamına gelir. Cudi dağının ismi, guti isminden gelmiş olabilir. Çünkü Cudi dağında çok sayıda mağara bulunur. Ayrıca Sümercede “c” sesi bulunmadığından “g” kullanılmış olabilir diye düşünüyorum. Yecüc ve Mecüc denilen kavimin Gutiler olması ihtimali yüksektir.

Kehf.95. Dedi ki: "Rabbimin, beni içinde bulundurduğu imkânlar, (sizin vereceğinizden) daha hayırlıdır. Siz bana (insan) güc(üy)le yardım edin de sizinle onlar arasına sağlam bir engel yapayım."
Kehf.96. "Bana demir kütleleri getirin." (Zu'l-Karneyn) iki dağın arasını (demir kütleleriyle doldurtup dağlarla) aynı seviyeye getirince: "Üfleyin!" dedi. Nihâyet o(demir kütleleri)ni bir ateş haline sokunca "Getirin bana, üzerine erimiş katran dökeyim," dedi.
Elmalı tefsirine bakıldığında “demir kütleleri getirin” in anlamı “demir aletler getirin” olabilir. Ama Naramsin’in yaşadığı çağ tunç çağıdır. Demir aletlerden çok, tunç aletler olduğunu düşünüyorum. “demir kütleleri getirin” deyimsel anlatımdır.

“Set”kelimesini dağ olarak çevirenler olduğu gibi, doğal bir yapı olmayıp insan yapısı olduğunu düşünen tefsircilerde bulunuyor. “iki dağın arasını (demir kütleleriyle doldurtup dağlarla) aynı seviyeye getirince”,burada geçen dağ kelimesi aslında yorumdur. Dağ değil set kelimesi geçiyor. Kentin etrafına set(sur) çekmek için yeterli tuğla üretilince. Burada Ninova kenti etrafına yapılan suru ifade ettiği kanaatindeyim. “Nihâyet o(demir kütleleri)ni bir ateş haline sokunca” diye çevrilmiş. Ama bu cümlede demir kelimesi geçmez. Benim anladığım iki set arasını birleştirecek kadar tuğla yapıldıktan sonra, bu tuğlalar pişiriliyor (pişirilmiş tuğla, güneşte kurutulmuş tuğlaya göre çok daha sağlamdır. Dolayısıyla en sağlam set, pişirilmiş tuğlayla yapılır).

Eski Mezopotamyalıların, tuğlalar arasında harç olarak katran kullandıkları biliniyor. Bu kadran, Musul-Kerkük civarında yeryüzüne kendiliğinden çıkan kadrandır. Kent olarak, sonradan bir Asur kenti olan Ninova’yı düşünmemin sebebi; kadranın bulunduğu Musul kenti yakınında olması, hemen kuzeyinde Kuzey Irak Dağlarının bulunmasıdır. Bu dağlarda Gutilerin diyarıdır.

Kehf.97. Artık (Ye'cûc Me'cûc) onu ne aşabildiler, ne de delebildiler.
Kehf.98. (Zu'l-Karneyn) dedi: "Bu, Rabbimin bir rahmetidir. Rabbimin va'di gel(ip Ye'cûc ve Me'cûc'un çıkması, yahut kıyâmetin kopması gerek)diği zaman onu yerle bir eder; şüphesiz Rabbimin va'di gerçektir."
Enbiya.96. Nihâyet Ye'cûc ve Me'cûc'un önü açıldığı ve onlar her tepeden akın etmeye başladıkları zaman,
Enbiya.97. Gerçek va'd (yani kıyâmet) yaklaşmış olur. İnkâr edenlerin gözleri birden donup kalır. "Vah bize, biz bundan gaflet içinde idik (bunun doğru olacağını hiç düşünmüyorduk). Meğer biz zulmediyormuşuz!" (diye mırıldandılar).
Yecücve Mecüc’ün ari ırkının ataları olduğu kanaatindeyim. Naramsin’den sonra Ariler doğuya ve batıya yayılmış, batıya yayılanlar Avrupalıların ataları olmuş, doğuya yayılanlar ise İran ve Hindistan Arilerinin ataları olmuştur. Rabbimin vaadi geldiği zaman Zülkarneyn’in yaptırdığı  Ninova surlarını aşarak bu kenti ve bölgedeki diğer kentleri yıkarlar. Artık eski uygarlıklar bir daha dirilmemek üzere yok olmuştur.

Önce Babilliler ve İran kökenli Metler ve Asur kentlerine saldırarak yıkarlar. Sonra diğer bir İranlı ulus olan Ahamiler Mezopotamya, Anadolu, Suriye, Mısır bölgelerini alır. Batıdaki diğer bir Ari ırkı Yunanlılar, Ahamileri yıkarak onların topraklarını alır. Artık vaat gerçekleşmiştir. Eski uygarlıkların sonu, yeni uygarlıkların başlangıcıdır. Artık güç merkezi Avrupa ve İran’a geçmiştir. Eski Mezopotamya, Anadolu, Suriye, Mısır uygarlıkları dirilmemek üzere tarihe karışmıştır.

Enbiya 97. ayette inkarcı olarak anlatılan Asurlulardır. Güçlerinin zirvesinde olan Asurlular komşu milletlere saldırmış, katliamlar, işkenceler yapmışlar, onları köleleştirmişler, ağır haraçlar koymuşlardır. Tarihte Asur imparatorluğu kan ve vahşet  imparatorluğu olarak anılır.


Fig.4: Asurluların yaptığı zulümler.

Kibirleri o dereceye varır ki, Allah’ı bile inkar seviyesine gelirler. Tanrı Marduk(Baal) ve tanrıça İştar’a tapmaya başlarlar. Devirlerinde insanların en nefret ettiği ulustur. Hepsi bir araya gelip bütün Asur kentlerini yıkıp, toplu katliamlarla Asurları yok ederler. Sağ kalanların Kuzey Irak dağlarına sığındığı kanaatindeyim.

Dikkatimi çeken bir şeyde, Ortadoğu kaynaklı üç din; Yahudilik, Yezidilik ve Aleviliğin dışarıdan kimseyi dinlerine kabul etmemeleridir. Din kendilerine hastır ve ancak kendi ırklarından biri bu dinden olabilir. İnançlarında ki benzerliklerin ve kökenlerinin daha iyi araştırılması gerektiği kanaatindeyim.

Gazetelerde okuduğum, Müslüman bir gence aşık olan Yezidi bir kızın ailesi tarafından sokağa çıkarılıp taşlanarak öldürülmesi olayı. Recm’in, aslında hangi din kökenli olduğunu düşünmek gerekir.

Davud yıldızındaki altı köşenin, Hz. Davud zamanındaki altı Asur kentini simgelediğini düşünüyorum. Bu kentler Kuzey Irak’ta, 36. paralelin kuzeyinde yer alır. Asurlular daha sonra yaşam alanlarını Güney Doğu Anadolu ve Çukurova’ya doğru genişletmiştir. Bağımlı krallıklarla birlikte çok geniş topraklara sahip olmuşlardır.

Diğer bir konu, PKK fikrini savunanların haritasının, Asur haritalarıyla benzerlik göstermesidir. Bu haritalar, Asur yaşam alanlarını kapsıyor. Yahudi ve Kürt milliyetçiliğinin el ele yürümesi, İsrail’i destekleyen ülkelerin PKK’ya destek vermesi, eski Asur topraklarına doğru yayılmaya çalışılması ve en önemlisi bunu yapanların eski Mezopotamya sapkın inançlarını yüceltmeleri.

Mehdi Zana’nın bir yazısını okudum. Kürtlerin gerçek dini İslam değildir diyor. Gerçek dinlerinin ne olduğunu düşünüyor, çok merak ettim. Zerdüşülik mi? Yezidilik mi? Yahudilik mi? Hangisi?!!

Büyük Ortadoğu Projesinin ne olduğunun daha iyi düşünülmesi gerekir.


Notları:

Naramsin, stelinde dört yönün kralı şeklinde geçer. Bazıları bunu dört yönün tanrısı şeklinde yazıyor. Aslında bu garip bir yorumdan kaynaklanıyor. Başındaki iki boynuzlu miğfere bakarak boynuz tanrıların simgesidir, kendisini tanrısal simgelerle gösteriyor, Naramsin kendini tanrı ilan etmiştir. Buna dayanarak da dört yönün kralı sözcüğünü yorumlayarak dört yönün tanrısı şeklinde yazıyorlar. 
 

İBRAHİM

z. İbrahim


Tarihte Mezopotamya, tek tanrılı dinle müşriklerin mücadele alanı olmuştur. Kuran’da bu mücadelenin başlangıcı, Hz. İbrahim olarak verilir. İbrahim kavminde Allah inancı vardı, fakat şirk koşan bir kavimdi (6.Enam.78-79). Güneş, ay ve yıldızlara taparlardı. Hz. İbrahim’in Sümerlerin Kiş kentinden, babası Azer’in de Kiş kentinin rahip-kralı(Ensi) olduğu kanaatindeyim. Yeri geldikçe neden bu şekilde düşündüğümü açıklayacağım.

Enam.76. Gece üstünü örtüp bürüyünce bir yıldız görmüş ve demişti ki: "Bu benim rabbimdir (veya: rabbim budur)." Fakat (yıldız) kayboluverince: "Ben kaybolup gidenleri sevmem" demişti.
Enam.77. Ardından ayı doğar görünce: "Bu benim rabbim" demiş, fakat o da kayboluverince: "Andolsun" demişti "Eğer rabbim beni doğru yola erdirmezse gerçekten sapmışlar topluluğundan olurum."
Enam.78. Sonra güneşi doğarken görünce: "Budur benim rabbim. Bu en büyük" dedi. O da kayboluverince kavmine demişti ki: "Ey kavmim, doğrusu ben sizin ortak koştuklarınızdan uzağım."
Enam.79. "Gerçek şu ki, ben hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana (fetara) çevirdim. Ve ben müşriklerden değilim."

Yukarıdaki ayetler, Hz. İbrahim’in manevi ve düşünsel yolculuğundan bahsediyor. Aynı zamanda bu yolculuğu, Sümer kentlerini dolaşarak yaptığını düşünüyorum. Sümerlerin erken dönemlerinde her kentin bir mabedi bulunuyordu. Yıldızlara tapılan şehirlere gittiğinde bu inanca girdi. Sonra ay tanrısı Nanna’nın  tapınağının bulunduğu Ur kentine gittiğinde yıldızları ret edip ay tanrısı inancını benimsedi. Fakat Güneş tanrısı Utu’nun mabedinin bulunduğu Uruk kentine geldiğinde bu seferde güneş tanrısı inancını benimsedi. Sonunda bununda doğru bir inanç olmadığını anladı.

Bakara.258. Allah kendisine mülk verdi diye rabbi konusunda İbrahim ile tartışmaya gireni görmedin mi? Hani İbrahim: "Benim rabbim diriltir ve öldürür" demişti. O da: "Ben de öldürür ve diriltirim" demişti. (O zaman) İbrahim: "Kuşkusuz Allah güneşi doğudan getirir, (hadi) sen de onu batıdan getir" deyince, o kafir böylece afallayıp kalmıştı. Tanrı zalimler topluluğunu hidayete erdirmez.

Yukarıdaki ayetteki sözler, ben tanrıyım diyen güneş tapınağı rahip-kralına söylenebilir diye düşünüyorum. Güneş tanrısı olduğunu iddia ediyor ama güneşin hiçbir hareketini kontrol edemiyor. Kent olarak güneş tapınağının bulunduğu Uruk’u, kişi olarak da buranın güneş tapınağını Ensi’sini düşünüyorum.

Burada bir çelişki ortaya çıkıyor. Tanrı olduğunu iddia eden bir adamın dinine Hz. İbrahim nasıl girer?! Benim düşüncem yakın doğudaki ateş-güneş kültünün, gnostik bir öğreti olmasından kaynaklanıyor. İslam içerisinde de “Enel Hak” taraftarlarının son derece fazla olduğu göz önüne alınırsa olay garip kaçmaz diye düşünüyorum.  
 

Hz. Yusuf

Hz. Yusuf


Gılgamış Destanında Kral Sargon ile Hz. Yusuf arasında oldukça fazla benzerlikler olduğunu yazmıştım. Bu nedenle ben Kral Sargon’un Hz. Yusuf olduğunu düşünüyorum. Kral Sargon, Akat imparatorluğunun kurucusu olarak bilinir. Tarihte Akatlar, Arabistan tarafından Mezopotamya’ya geldiği söylenen, tarihteki ilk imparatorluğu kurmuş, Sami kökenli halk olarak geçer. M.Ö. 23-21 yüzyıl arasında Mezopotamya’da yaşamışlar, Sümerlerin çivi yazısını benimsemişlerdir. Akatça, 2000 yıl boyunca Sümerceyle birlikte Mezopotamya’nın yazılı dili olmuştur. İlk kralı Sargon olarak geçer. İkinci büyük kralı torunu Naramsin’dir. Başkenti Akat şehridir. Bu şehrin yeri arkeolojik olarak bulunamamıştır. Asur dili, Akat dilinden türer.

Sargon; Kiş Kralı Aga’nın kölesidir. Daha sonra baş muhasebecisi olur. Kral Aga’nın ölümünden sonrada kral olur. Akat kentini kurarak başkent yapar. Tarihte bilinen ilk imparatorluğu kurmuştur. Sargon bir isim değil lakaptır. “Meşru kral” anlamına gelir. 55 yıl krallık yapmıştır.

İbrani kavimlerini, ilk Mısır’a götüren Hz. Yusuf olduğu iddia edilmektedir. Bana göre Mezopotamya’ya götüren ilk kişidir. “mısri” kelimesi Kuran’ın başka yerlerinde “kent” anlamında kullanılırken, nedense Yusuf süresine gelindiğinde “Mısır Ülkesi” anlamında kullanılmakta. Üstelik Mısır’ın Müslümanlarca fethinden önce Arapça olarak buraya Mısır denildiğine dair hiçbir veri yok. “Mısri” kelimesinin kökeninin daha iyi araştırılması gerektiğini düşünüyorum.

Onbir Yıldız, Güneş ve Ay


Fig.1: Güneş, ay ve onbir yıldızı  gösteren bir silindir mühür.

Yusuf.4. Hani bir zaman Yûsuf, babasına: "Babacığım demişti, ben (rü'yâda) on bir yıldız, güneşi ve ayı gördüm, bunların bana secde ettiklerini gördüm." demişti.
Tefsir yapılırken güneş ve ayı Hz. Yusuf’un babası ve annesi, on bir yıldızın ise kardeşleri olduğu iddia edilmekte. Oysa Mezopotamya’da güneş, ay ve on bir yıldızla ilgili çok sayıda kabartma ve silindir mühür bulunur. Bunun bir kanıt olduğu kanaatindeyim. Hz. Yusuf, Mezopotamya’ya geldiğinde,on bir yıldız, güneş ve ay bir kült olarak bulunuyordu. Anlayacağınız güneş, ay ve on bir yıldıza tapan Sümerliler Hz. Yusuf’un hükümdarlığını benimsemiş, onun önünde secde etmişlerdir. Bunların daha iyi araştırılması gerektiği kanaatindeyim.

Mezopotamya 11 yıldızla ilgili kabartmalarla dolu iken, bazıları bir silindir mühre bakarak 12. gezegen Marduk, uzaylılar efsanesini yaratıyor. Gerekçe, 11 yuvarlak simgenin biraz ilerisinde bir küçük çıkıntının olması. Bu şekildeki simge yalnızca bir tane. Peki diğer silindir mühürler ve kabartmalarda 11 yıldızın olduğu niye söylenmez.

Kral Hz. Yusuf

Kuranda Hz. Yusuf’un vezir olduğu geçer. Kral olduğunun da geçtiğini düşünüyorum.

Yusuf.69. (Kardeşleri), Yûsuf'un yanına girince, (Yûsuf, öz) kardeşi(Bünyami)n'i yanına aldı ve: "Ben senin kardeşinim, onların (bizim hakkımızda) yaptıklarına üzülme!" dedi.
Yusuf.70. Onların yüklerini hazırlatırken su tasını (öz) kardeşinin yükünün içine koydu. (Kervan hareket ettikten) sonra bir ünleyici şöyle seslendi: "Ey kervan, siz hırsızlarsınız!"
Yusuf.71. Bunlara döndüler: "Ne kaybettiniz, (ne arıyorsunuz)? dediler.
Yusuf.72. Dediler ki: "Kralın su tasını kaybettik (onu arıyoruz). Onu getirene bir deve yükü (mükâfât) var. Ben buna kefilim"
Yusuf.100. Ana babasını tahtın üstüne çıkardı ve hepsi onun için secdeye kapandılar (önünde saygı ile eğildiler. Yûsuf): "Babacığım, dedi, işte bu, önceden (gördüğüm) rü'yânın yorumudur. Rabbim onu gerçek yaptı, bana iyilik etti; zira şeytân, benimle kardeşlerim arasına fitne soktuktan sonra O, beni zindandan çıkardı, sizi de çölden getirdi. Gerçekten Rabbim dilediği şeyi çok ince düzenler. O, (her tedbiri) bilen, her şeyi yerli yerince yapandır."
Yukarıdaki ayetlerde kaybolan su tası Hz. Yusuf’un değil, kralın su tası olarak geçer. Bunun Hz. Yusuf’un Kral olduğuna bir delil olduğunu düşünüyorum. 100. ayette geçen  Hz. Yusuf’un anne ve babasını tahta çıkarması, çok daha kuvvetli delildir. Taht da yalnız hükümdar oturur. Bir vezirin böyle bir iş yapması, hükümdarın yerinde gözü var anlamına gelir ki, kellesinin gideceği hemen, hemen kesindir. Hz. Yusuf’a 11 kardeşi, anne ve babasının secde ettiği yazılır. Ayete bakıldığımızda hiç de öyle bir sonuç çıkmıyor. Anne ve babasının secde ettiği iddiasını biraz garip buluyorum.

İnsanın aklına bir soru daha geliyor. Hz. Yusuf nasıl kral oldu.

Hz. Yusuf Nasıl Kral Oldu

Yusuf.21. Onu satın alan Mısır'lı (hazine bakanı Kıtfir), karısı(Zeliha'y)a: "Ona iyi bak, belki bize yararı dokunur, ya da onu evlâd ediniriz!" dedi. Böylece biz Yûsuf'a o yerde güzel bir imkân verdik ki ona düşlerin yorumunu öğretelim. Allâh, buyruğunu yerine getirendir, ama insanların çoğu bilmezler.
Bu ayetten anlaşılacağı gibi Hz. Yusuf’u alan çift, çocuksuzdu. Yusuf süresi tam olarak okunduğunda, bu çiftin şehrin önemlilerinden olduğu rahatlıkla anlaşılabilir. Veliaht olabilir diye düşünüyorum. Çocuksuz bir kralın öldüğünde evlatlığı kral olabilir.

Daha çok düşündüğüm, Hz. Yusuf’un gerçektende yasal kral olması. Hz. İbrahim’in Kiş kentinden ve babasının da hanedan sınıfından olduğunu düşünüyorum. Kral Aga’nın ölümünden sonra, Kiş kentinde Hz. Yusuf dışında hanedandan kimse kalmadı. Hz. Yusuf’un anne ve babasını tahta çıkarmasını sembolik olarak almıyorum. Hz. Yusuf’tan önce tahta çıkması gereken Hz. Yakup’tu. Onun ölümüyle de tahta oğlu geçer.

Asurluları, Akatlıların devamı olarak düşünüyorum. Akat devletinin yıkılmasından uzun yıllar sonra bile Akatçanın yazı dili olarak kullanılmasını, Asurluların Akatlıların devamı olmasına bağlıyorum. Asur kralları listesinde Sargon’un isminin geçmesi ayriyeten bir delildir. Arkeolojik olarak Akat şehrinin yerinin bulunamamasının sebebi olarak, isminin Asur olarak değiştirilmesine bağlıyorum.

“İsrail”veya “Asuril”in kelime anlamına gelince, “sar” kral manasındadır. Başına, “a-“  öneki gelmiş. Bunun kelimeyi isim yaptığını düşünüyorum. “-il” son eki tanrının demektir. “Tanrının Kralı” ve/veya “Tanrının Krallığı” olduğu kanaatindeyim. Hz. Yakup’un lakabı olmasının sebebi tahta oturması.
Kök olarak “ašru” kelimesini düşünürsek,bu kelime“bölge, alan” anlamında. Bu anlamdan tanrının bölgesi anlamı çıkabilir. Yani vaat edilmiş topraklar.



Notlarım:

"Ben Agade’nin kralı büyük kral Sargon!
Annem yüksek bir rahibe idi, babamı bilmiyorum.
Yüksek rahibe annem beni gizlice doğurdu.
Beni bir kamış sepete koydu, onu ziftle kapladı.
Beni nehre bıraktı, dışarı çıkamayacaktım.
Nehir beni sürükleyerek su çekici Akki’ye götürdü.
Akki beni sudan çıkardı, kendi oğlu gibi büyüttü beni. "

Sümerce şiir. Bazıları bu şiire dayanarak Yahudilerin Babil sürgünü sırasında bu hikayeyi ve benzeri Mezopotamya hikayelerini alarak Tevrat’tı yazdığını iddia ederler. Kuran’da Tevrat’tı kopya etmiştir diye iddialarını sürdürürler. Bu şiiri okuduğunuzda zihninizde canlanan Sümerler Hz. Yusuf ve Hz. Musa’dan önce yaşamıştır düşüncesi. Sizi bu şekilde çelişkiye sürüklerler. Oysa Sümerce Sümerlerden çok sonra bile yazı dili olarak kullanılmıştır. Bu şiir Asur kralı Asurbanipal’in kütüphanesinden elde edilmiş bir tablette yazar. Asurluların bazı dönemlerde tanrı Marduk tapınımı olmuştur. Marduk kültünün batı Samilerinde karşılığı tanrı Baal’dir. Yahudilerin kendileri de bazı dönemlerinde Baal kültüne taptıklarını kabul ederler. Asurluların Asurbanipal devrinde Marduk ve İştar tapınaklarının gücü son derece fazlaydı. Asurbanipal yazıtında İştar benim annemdi der. Tarihçilerin genel kanısı, kendisinden büyük kardeşlerinin olmasına rağmen kral olarak seçilmesinde İştar mabedinin rolü olduğudur. Benim görüşüm, bu şiir sapkın Asurbanibal döneminde yazılmıştır.  


Akatların Sami kökenli olmasını biraz garip karşılıyorum. Kral Sargon’un Arabistandan göç etmediğini bütün tarihçiler kabul ederken, Arabistandan Samilerin gelip Akat devletini kurduğunun iddia edilmesi tuhaf. Samiler, Kral Sargon öncesi Sümer kentlerine barışçıl olarak yerleşmişti. Olan şey Sümerceyle birlikte günümüzde Akatça olarak bilinen Sami dilinin yazı dili olarak kullanılmaya başlamasıdır. Yoksa Sümerce bırakılıp Akaçta konuşulmaya başlamamıştır. Bundan sonra 2.000 yıl boyunca da Sümerce ve Akaçta yan yana yazı dili olarak kullanılmaya devam etmiştir. Akat devletini Samiler kurmuştur tarzındaki yaklaşımı doğru bulmuyorum. 


Uruk kentinde Samiler yaşıyordu. Uruk kentindeki Hz. Salih’in Sami kökenli olduğunu, Semud kavminin helakı sırasında Kiş kentine geldiğini düşünüyorum. Kiş kentine Sami yerlerşmesini Hz. Salih’e bağlıyorum. Gılgamış Destanında da belirttiğim gibi Akat ismi Sami kökenli değil Sümer kökenlidir.

SIĞIR


yorumsuz


Akkad Ayinleri

Tablet AO. 6479

(Korunmak için, “Hava/Yel Lilissu”suna  başvurduğunda, boynuzları ve tırnakları eksiksiz, siyah renkli bir  sığır (inek ,öküz?) adayacaksın.
Sığır, başından kuyruğuna kadar ‘sağlam’ (’dokunulmamış’, ‘lekesiz’) olacak.
Hayvanın vücudunun zift gibi kara olup olmadığını ve diğer özelliklerini bilge biri kontrol edecek, ayin için  uygunsa, kabul edilecek.
Eğer, alnında yedi beyaz kıldan, yıldız biçiminde bir ‘leke/şekil’ var ise (sum-ma 7 sipatu pis-tum İcima İcakkubi tu-kip’ina isbatti) hayvana vurulmuşsa, hayvan işe koşulmuş ise, bir yerinde damga, leke var ise, ayin için kabul edilmeyecek.
Uygun bir günde, ayin için seçilmiş sığırı, “bilgelik evi”ne  götürdüğünde, sığırın  başının önünde duracaksın; yeri temizleyecek, yeri arındıracaksın.
Sonra iki adet  taş/tuğla’yı, “bilgelik evi”nin kapısının sağ ve sol tarafına yerleştireceksin.
http://toplumvetarih.blogcu.com/akkad-ayinleri-3/2992170

Altından 7 kandile Zuku’dan ve  hoş kokulu Masbatu tozundan  koyacaksın.
http://toplumvetarih.blogcu.com/akkad-ayinleri-4/2992213

Bakara.67. Ve hani Mûsâ kavmine, “Şüphesiz ki Allah, size bir sığır boğazlamanızı emrediyor” demişti. Onlar, “Sen bizi alaya mı alıyorsun?” dediler. O [Mûsâ], “Ben câhillerden biri olmaktan Allah'a sığınırım” dedi.
Bakara.68. Onlar, “Bizim için Rabbine dua et, o [sığır] her ne ise onu bizim için açığa koysun” dediler. O [Mûsâ], “O [Rabbim] diyor ki: ‘Şüphesiz o [sığır], pek yaşlı değil, pek körpe de değil, ikisi arası dinçtir.’ Haydi, emrolunduğunuz şeyi yapınız” dedi.
Bakara.69. Onlar, “Bizim için Rabbine dua et, onun rengi ne ise onu bizim için açığa koysun” dediler. O [Mûsâ], “Şüphesiz O [Rabbim] diyor ki”: “Şüphesiz o [sığır], rengi bakanlara sürur veren, sapsarı bir inektir” dedi.
Bakara.70. Onlar, “Bizim için Rabbine dua et, o, nedir bizim için açığa koysun, şüphesiz ki o sığır, bize müteşâbih geldi ve biz şüphesiz Allah dilerse kesinlikle doğru yolu bulmuşlarız” dediler.
Bakara.71. O [Mûsâ], “Şüphesiz O [Rabbim] diyor ki”: “O [sığır], zelil olmayan [çifte koşulmayan], arazi sürmeyen, ekin sulamayan, salma gezen ve hiç alacası olmayan bir sığırdır.” Onlar, “İşte tam şimdi gerçeği getirdin” dediler. Sonunda onu boğazladılar. Ama neredeyse yapmayacaklardı.

SAMİLER CİNLER

Ümmi

Başka şeylerle uğraşmak istediğimden çok fazla ayrıntılarına girmeden yazacağım ve konuyu kapatacağım. bazı şeylerin ayrıntılarına girerek araştırılması gerektiği unutulmamalıdır. Araştırmak isteyen araştırır.



* Mezopotamya’daki tabletlerde yazılan efsanelerin girişiyle devamı arasında fark görülebiliyor. Bu farkın daha eski yazıların üzerine yeni şeylerin yazılması şeklinde açıklanır. Enki ve Ninhursanga anlatımında olduğu gibi. Bu yazıtın başında cennet(dilmun) anlatılır. Sonrasında ise Enki ve Ninhursanga masalı.
* Adem ile iblis. İblis figürü ile mezopotamyanın enki figürü aynı kişi. Enkinin çıktığı kent eridu kenti. Eridu ve ur kentleri aslında fırattın batısında mezopotamyanın dışındadır. Sami halklarnın merkezi. Sümer diye bildiğimiz halk mezopotamyada yaşar.
* Allah insanlardan ademin etrafında birleşmesini ona secde etmesini ister. İblis kendi soyunu üstün tutar, o cinlerdendi. Cin yabancı anlamına gelir. Sami halkları. Ademe Sümer melikliği yetmez, iki melikliği ister. Cinlerin melikliğide. Cinleri kardeş halkı olarak görür ve en büyük hatayı yapar.
* Sami isminden türeyen manalardan biride ateştir. Cinler nüfus eden ateşten yaratılma. Samilerin mezopotamyaya nüfusu insanlar arasında birliği bozar. Bu kavim hiçte Mezopotamya inançlarına ve insanlarına uyum sağlamaya niyeti yoktur. Kendi kavimlerini ayrı ve üstün görürler. Allah Sümerlerin tanrısıdır. Onlar kendilerinin ve atalarının tanrısını istemektedir. Artık ikilik başlamıştır.
* Sümer cennet miti. Masal olarak görürler. Ben hiçte öyle düşünmüyorum. Mezopotamya dışında bir yerdir derler. Bence mezopotamyanın en eski devridir. İki ırmak arasında olduğu için kortuma sağlar. Yaban hayvanları yoktur. Mezopotamyanın eski döneminde kuraklık yoktur. Kuraklığın başlaması, kanallar yapılması, sulama yapılması sonraki dönemlere aittir. Bugünkü gibi binlerce yıl tarım yapılmasına bağlı olarak toprak yorulmamış, çok verimlidir. Her şey kendiliğinden yetişir. Toprağı sürmeye bile ihtiyaç yoktur. İnsanların ihtiyaçlarını karşılaması için çalışmasına gerek yok. Sadece ellerini uzatması yeterli.
* Samilerin nüfusuyla çok tanrılı din başlar. Mezopotamya mitolojisinde diğer tanrıları yaratan enkidir.
* Savaşlar başlar. Mezopotamya mitolojisinde insanlar arasına ayrılık koyup savaşmalarına neden olan enkidir. Bunun için ayrı ayrı dilleri yaratır. Tevratta Allah insanların dillerini farklılaştırarak onları savaştırır.
* Eridu iblisin kentidir. Aynı zamanda lut kavmi. Eridunun yok edilmesinden sonra enki inancı ur kentine taşınır. Mitolojide enkinin gemiyle eridudan ur kentine gittiği belirtilir. gemi figürü tapınak. Enki tapınağının eridudan uruğa taşınması.
* Eyke halkı ur kenti. Enki eyke aynı olabilir. Birbirine yakın iki kent. Lut kavmi ve eyke halkı. Yazıtlarda enlil tarafından ur kentinin yok edilmesi ve buna yakılan ağıt.
* Ilgamış: taş. Taş figürü Yahudileri hatırlatır.
* Salih milleti uruk. Mö 3. binyılın sonunda yazılan Gılgamış aga anlatımı Salih kıssası ile uyumluluk gösterir. Tarihteki ilk su savaşı mezopotamyada. Ortadoğuda su savaşı kahinliği yapanlar.
* Aslında birçok teçrübe mezopotamyada yaşandı. Meclis, seneto, demokrasi, sosyalizm, kapitalizm, faizci globelleşme sistemi, su savaşı. Geçmişte bilgi yok edilerek bu tecrübeler insanlıktan saklandı. Acaba tam anlamıyla yok edilmişmiydi? İskenderiye kütüphanesinde tüm antik dünyaya ait bilgiler saklanıyordu. Yakıldı. Bağdat kütuphanesi yakıldı. İslamda bilim lanetlendi, tarikatler gerçek yol olarak sunuldu. Birileri hiçbir zaman bu bilgilerin ortaya çıkmasını istemedi.
* Aşure. Aşur=10. Abdallar barak aşireti ile birlikte orta asyadan geldi. Baraklar kılıç dönmesi. Abdallar hala alevi. Abdallar aşure günlerinde tavuk kesip dağıtırlar. Aşure kuvvet helvası olmasın. Helva ve kuş figürü.
* Kuş Sümerlerin kendilerine verdiği isimlerden biri. Tevrat.
* Sümerlere verilen isimlerden biri ummu. Akaçta. Ümmi, ümmet kelimelerinin kökeni bu olmasın.
* Ümmi peygamber, tevratta geçmez. Ama İbrahim peygamberin ümmi olduğunu düşünürseniz geçer. Harun musaya ümmi oğlu diye seslenir. Bu annemin oğlu diye tercüme ediliyor. Beklide gerçekten ümmioğludur. Muhammed peygamberin dili Arapçadır. Kuranda hiçbir zaman araptır demez. Araplar kötü olarak anılır. Tercüme edilirken arap kelimesi değiştirilip bedevi yapılıyor. (kuranda tüm Araplar olmadığıda belirtilir.
* Musa firavuna gönderildiğinde korkar ve kardeşi harunu kendisine destek verilmesini ister. Ha bir kişi ha iki kişi firavun karşısında ne fark eder. Ama harunun musanın üvey kardeşi olduğu, firavunun oğlu olduğu düşünülürse musayı daha iyi anlarsınız. Belki kuranda bunun belirtileri vardır.
* Hahamlar Harun soyundan. Yani sami ırkından. Peygamberler ümmilerden. Tevratta peygamberler hakkında ipe sapa gelmez iftiraların atılma sebebi peygamberlerin sami olmamasından kaynaklanabilir.
* Ali muaviye anlaşmazlığı. Araplar muaviye tarafını tutar. Sami dayanışması.
* Musa İsrail oğullarını on iki kabileye ayırdı. On iki kabilemi, yoksa iki on kabilemi. 10 kabile sami, on kabile sami olmayan.
* Bakara süresi. Tur tapınak. Yahudiler musa tarafından bir kente getirilir ve onlardan kente girişte secde etmeleri istenir. Yani o kente tabi olacaklardır. Ama o kent Samilerden olmadığı için bunu ret ederler. Kurban kesiminde kendi kavimlerine özgü bir kurban kesim töreni isteyerek kent halkından kendilerini ayırmaya çalışırlar. Kudret helvası ve bıldırcını ret etmeleri, aslında o kentin tapınağının sunumlarını ret ediyorlar. Musa mısara geri dönmelerini ister. Bu kabile yezidiler. Bugün bile bu olayın etkisi görülür. Baklagilleri ve tavuğu yemezler. Bu kavim Yezidilerdir. Aşurede baklagiller ağırlıklı. Aşure ve tavuk dağıtımı binlerce yıl öncesine uzanan bir gelenek. Abdallardada aşure ve tavuk dağıtımı. Binlerce yıldır süren bir inat.
* Kürtler ne türk asıllı nede ari asıllılar. Kabile anlayışları tamamiyle sami. Bugün Yezidiliği atalarımızın dini diyerek göklere çıkarıyorlar. Adem musa onları kardeş halk olarak gördü. Ademe musaya yaptıklarının aynısını yapmakta ısrar ediyorlar. Biz ayrıyız, biz üstünüz. Hangi ülkede kürt varsa o ülkede zorbalık var, kan dökülmesi var. 5-6 bin yıldır vazgeçmedikleri şeyden şimdi vazgeçeceklerini zanneden yanılır. Nüfuz eden ateş gibiler. Gittikleri her yeri yakmaktalar. Gittikleri şehirlerde ne aşayiş kalıyor nede başka bir şey. Gittikleri her yeri bozuyorlar. Eski Mezopotamya gibi olmak istenmiyorsa, ikinci Ergenekon yaşanması istenmiyorsa safların ayrılması lazım. Bozgunculuktan başka iş yapmazlar. (tüm Kürtler için değil, pkk zihniyetinde olanlar için)
* 5-6 binyıldır biz kardeş halklarıyız denmekte, kendileri ısrarla bozgunculuk yapmadalar.
* Kabile anlayışlarında ata çok önemli rol oynar. Atalarını çocuklarına tercih ederler. Atalarının dini onlar için çok önemlidir.
* Kuranda Yahudiler lanetlenir. daha kötüsü olarakta aralarında bulunan şeytana tapanlar diye belirtilir. yezidiler şeytana tapar.
* Onlar hiçbir zaman size tabi olmayacaklar. Onlar sizin onlara tabi olmanızı isterler. Biz kardeşiz söylemini bırakıp mantıklı düşünürseniz duyarsınız. Kendilerine bak kürt cumhurbaşkanları, başbakanlar, genelkurmay başkanları oldu dendiğinde, onlar biz kürdüz deyip olmalılar diyorlar. Açıkcası yönetim Kürtlerin eline geçmediği sürece bu davadan vaz geçmiyecekler.
* Nusayriler, Süryaniler, nasturiler Samileşmiş Sümerliler olabilir.
* İngilizcesi olanlar http://etcsl.orinst.ox.ac.uk/catlist.htm 1.8.1.1 Gilgamesh and Aga: 1.1.1 Enki and Ninhursanga: